Rotterdam İslam Üniversitesinin bugün yaptığı açıklama:
————————
Başabakan Erdoğan’ın 21 Mart tarihinde Hollanda’ya yapacağı ziyaret, Hollanda medyasında ve kamuoyunda, daha henüz ziyaret gerçekleşmemişken pek çok spekülasyonlara ve yorumlara neden oldu. Bunun en önemli nedeni bugünlerde Hollanda ile Türkiye arasında neredeyse diplomatik krize neden olacak tarzda büyüyen evlerinden alınmış Türk çocukları meselesidir.
Gün geçmiyor ki Hollanda basınının önemli gazetelerinde bu konuyla alakalı bir veya birkaç haber-yorum çıkmasın. Bu gündemin en önemli nedeni de, Lahey Mahkemesi’nin kararıyla âilesinden alınan ve “lezbiyen-hiritiyan bir âile”ye verildiği öne sürülen 7 yaşındaki “Yunus Azeroğlu olayı”dır. Öyle ki konu, daha önce TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu başkanı Sayın Ayhan Üstün’ün açıklamaları ile Yurtdışı Türklerden sorumlu Başbakan Yardımcımız Sayın Bekir Bozdağ tarafından da özellikle gündeme getirilerek her yönüyle araştırılması talimatının verilmesiyle, çok daha güncellik kazanmış oldu. Hatta yer yer de medya üzerinden Hollanda ve Türkiye arasında polemiklere bile yol açtı. Hatta Başbakan’ın Yunus’u almaya geldiği yorumları bile yapıldı.
Bu ziyaret sebebiyle sürekli öne çıkarılan bie diğer husus da Başbakan Erdoğan’ın “siyonizm” hakkında yapmış olduğu açıklamalar oldu. Yahudi lobisinin oldukça güçlü olduğu Hollanda’da bu konu, haber-analiz ve tartışmalarda Başbakan’ın Hollanda ziyareti bağlamında sürekli konu edildi, ediliyor.
Başbakan Erdoğan’ın ziyareti öncesinde Hollanda’da tartışmaların odağındaki Türkler
Erdoğan’ın ziyareti öncesi Hollanda’da Türklerin merkezinde olduğu bir dizi tartışma yaşandı, yaşanıyor. Bütün bu tartışmaların gölgesinde veya ortasında Erdoğan’ın ziyareti gerçekleşecek. Bu olayları kısa kısa şöyle zikredebiliriz:
1. Türklere ait cemaatlerin yatılı yurtlarına yönelik yapılan ani baskınlar ve bunun, yurtların Türklerin entegrasyonuna engel olduğu yönünde basında gündem oluşturması. Halbuki bu yurtlar yıllardan bu yana faaliyetlerine devam ediyorlardı ve esas gayeleri de gençlerin başarılı ve yanlış alışkanlıklara yönelmesini önlemekti.
2. Rotterdam’da belediyelerde etkin-yönetici pozisyonlarda olan Türk kökenli politikacılara yönelik yıldırma politikaları uygulandı ve baskılar yapıldı; medyada afişe edildiler.
3. Hollanda’nın Arnhem şehrinde yaşları 15-16 olan bir grup Türk gencine mikrofon tutulup, -muhtemelen- provokatif amaçlı olarak, onların ”Hitler”, ”antisemitizm”, ”siyonizm” gibi hassas konularda konuşturulması ve neticede bunun medyaya yansıtılması. Bu konu halen de tartışılıyor ve Başbakan Erdoğan’ın Viyana konuşması ile de alakalandırılıyor.
4. Başabakan Erdoğan’ın Hollanda’ya ziyaretinin geçtiği hemen her vesileyle Viyana’da yaptığı ve siyonizm ile alakalı sözleri. Yahudi lobilerinin alabildiğine güçlü olduğu Hollanda’da –hatta bütün Batı ülkelerinde- bu dikkatli bir şekilde not edildi ve sürekli olarak aleyhte propogandalarla gündemde tutuluyor.
5. YTB’nin kurulması da başlı başına polemik konusu oldu. Erdoğan’nın ziyareti öncesinde de gündeme özellikle getiriliyor. YTB’nin özellikle koruyucu aileye yönelik son dönemdeki faaliyetleri, şu veya bu şekilde polemiklere konu ediliyor. Ayrıca bu meyanda bu kurumda danışma kurulu üyesi olarak göreve başlayan heyet de medyada bütün bunlardan nasibini alıyor. Bütün bunlar Hollanda’daki bazı gazetelerde ”Türkiye’nin uzun eli” olarak lanse ediliyor.
Halbuki sömürgeci ve oryantalistik bir geçmişe sahip olan Hollanda gibi ülkeler, uzun yıllardır İslam ülkelerindeki kendi vatandaşları ve azınlıklarla alakalı meselelere doğrudan-dolaylı müdahaleler yapmışlar, yapıyorlar. Halen Hollanda’da ”Minsitrie van Ontwikkelingsamenwerking=Kalkınma ve İşbirliği Bakanlığı” adı altında bir bakanlık mevcuttur ve bu bakanlık tam da Hollanda’nın özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki faaliyet, politika ve çıkarlarını yönetmek ve korumak için vardır. Yer yer bu bakanlık bazı faaliyetlerini Protestan ve Katolik temele ve tabana dayanan Cordaid, Pax Christi, Justitia et Pax, IKKO isimleri altında faaliyet gösteren büyük sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapar. Bunlar yukarıda isimleri geçen bakanlığın dolaylı koordinasyonunda –Türkiye’de dahil- farklı ülkelerde çeşitli faaliyetler yürütmektedir.
6. Koruyucu aile ve Gençlik daireleri bağlamında evlerinden alınan Türk ve Müslüman çocukların hıristiyan, lezbiyen-homoseksüel ailelere verilmesi. Yukarıda da söylediğimiz gibi, son aylarda Hollanda basınında pek çok haber-yoruma konu oldu. Başbakanımızın ziyareti öncesi olan bu günlerde de alabildiğine polemik konusu yapılmaya devam ediliyor. Bu bağlamda TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu başkanı Ayhan Üstün’ün açıklamaları ile Yurtdışı Türklerden sorumlu Başbakan Yardımcımız Bekir Bozdağ’ın ilgili açıklamalarına ilave olarak YTB heyetinin gelip bizzat taraflarla görüşerek inceleme yapmış olması da bu meyanda alabildiğine zikrediliyor, gündeme getiriliyor. Hatta Başbakanımızın Hollanda’ya Yunus Çocuğu almaya geleceği, gerek mahalli Türk basınında gerekse Hollanda ulusal basınında dillendirildi.
Bu meyanda Hollanda Başbakan yardımcısı Lodewijk Asscher’in “Türkiye’nin koruyucu aile sistemimize karışması yakışıksız ve hiç alışık olmadığımız bir durum” sözü, en yetkili ağızdan yapılan açıklama olarak dikkati çekti. İslam karşıtı ve Irkçı Parti lideri Geert Wilders’in ise temsilciler meclisine (Tweede Kamer) soru önergesi vermesi gecikmedi ve hatta Erdoğan’ın ziyaretinin iptali istendi. Bu arada “facebook” üzerinden “Hollanda Türk çocuklarından elini çek” sloganı ile hareket bir grup Türk’ün de Erdoğan’ın gelişinde Hollanda’yı protesto edeceğini duyurması bu endişeleri daha da arttırdı.
Hollanda’daki insanımızın geleceğini yakından ilgilendiren bu olaya yönelik açıklamaların ve Türkiye’nin ilgili kurumlarının bu olayı takibinin, Hollanda’da rahatsızlık yarattığı ve dikkatle not edildiği muhakkak. Bu açıkca hissediliyor, hissettiriliyor. Bu durum, bir yandan da içten içe gerek Hollanda tarafında gerekse Hollanda’da yaşayan Türk sivil toplum kuruluşlarında -haklı olarak- belli oranda endişeyi de beraberinde getiriyor; dolayısıyla haklı olarak durumun sakinleşmesine yönelik bildiriler, açıklamalar yapılıyor, toplantılar düzenleniyor. Dolayısıyla şayet iyi kontrol edilemezse, Hollanda ve Türkiye arasında geçen sene 400. yılı kutlanan dostluğun zarar görebilmesi bir yana, kısa ve uzun vadede Hollanda’da yaşayan Türklerin bundan zarar görmesi de mümkündür.
Dileğimiz Başbakan’ın da vereceği mesajlarla sağduyunun galip gelmesi ve bu dostluğun zarar görmemesi yönündedir. Nitekim buna yönelik adımların atılmakta olduğunu da görüyor, izliyoruz.
Bütün bunlardan sonra Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Hollanda’yı ziyareti öncesine denk düş(ürül)en bütün bu gelişmelerin arka planı ve sebebi olarak şu muhtemel hususların altını özellikle çizmekte fayda mülahaza ediyorum:
a. Hollanda’da yaşayan Türklere yönelik olarak art arda meydana gelen bütün bu gelişmeler, sanki planlıymış izlenimine yol açıyor ki, Hollanda’daki Türkler’de de bu algı oluşmaya başlamıştır. Nitekim Faslılara göre Hollanda’da nispeten kendi kimlik ve kişiliklerine sahip çıkan, kurumlarını oluşturmuş olan Türklerin merkezinde olduğu bu gelişmelerin, halen işbaşında bulunan Rutte II Hükümetinin deklare ettiği “yeni entegrasyon planı” ile ilgisinin olabileceği izlenimi artıyor.
b. Gün geçtikçe kendi iç ekonomik, politik ve sosyo-kültürel sorunlarını halletme yolunda alabildiğine ilerleyen Türkiye’nin, buna paralel olarak son dönemlerde Avrupa’daki ve bütün dünyadaki vatandaşları ve soydaşları ile çok daha yakından ilgilenmeye başlamış olması da bu konuda esas sebeplerden biri olarak düşünülmelidir. Buna bir de Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olma yolundaki dikkatle izlenen adımları hem söylem hem de eylem planında eklenince, Türkiye’yi yöneten hükümetin başı olan Başbakan Erdoğan üzerinden bu tür yaftalamalar, imajlar, şablonlar ve suçlamalar yapılıyor.
c. Yine bununla bağlantılı olarak, çok da uzak olmayan zamanlara kadar, pek de sesi çıkmayan bir görüntü veren Türkiye’nin AK Parti iktidarı ile birlikte, “sivil” ve hatta “dini diplomasi” diye niteleyebileceğimiz “hariciye dışı diplomasiyi” de keşfederek buna yönelik kurumlar kurması oldu. Dolayısıyla dışişleri mensuplarımızın bugüne kadar özenle yürütmeye gayret ettikleri işler, Batı ülkelerinde olduğu gibi, artık tek kanaldan değil, YTB, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü gibi, aynı amaca yönelik-birbirini tamamlayan farklı kanallar ve kurumların devreye girmesiyle yeni bir snerji kazanmış oldu. Türkiye gibi siyasi, tarihi, ekonomik ve sosyo-kültürel tecrübe ve derinliğe sahip bir ülkenin bu atılımlarının, birilerini rahatsızlık verdiği ve vereceği muhakkak. Nitekim Batı ülkelerinde bu rahatsızlık en yetkili ağızlardan zaman zaman dillendiriliyor.
d. Öyle görünüyor ki bu yorumlar, Başbakan’ın Hollanda ziyaretindeki konuşmaları üzerinden de bir müddet daha devam edecekü tartışılacak. Bütün bunları bir dereceye kadar da tabii ve normal karşılamak gerekiyor. Ne var ki tabii ve normal olmayan ve rahatsızlık yaratan durum, Başbakan Erdoğan’ın son dönemdeki, uluslararası sistemin adaletsizliklerine yönelik çıkışlarından rahatsız olan çevreler, Türkiye’nin ”İslamcı bir rotaya girdiği”, ”yön değiştirdiği”, ”İranlaştığı”, ”gazetecileri hapsetmede İran ve Suudi Arabistan’dan da geri olduğu” ve bu itibarla ”Türkiye ile AB arasındaki açığın İstanbul Boğazı’ndan daha geniş” olduğu ve dolayısıyla bırakın Avrupa Birliği’ne girebilmeyi ”aday ülke” olmayı dahi haketmediği şeklinde yer yer de hakarete ve küçük düşürmelere varan yorumlar yapılıyor.
İşte bütün bu tartışmalar, haber ve yorumlarla birlikte Hollanda, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Hollanda’daki Türklerin geleceği adına oldukça önemli olduğunu düşündüğüm ziyaretine hazırlanıyor. Hollanda’daki Türkler Erdoğan’ın ziyaretini ve vereceği mesajları sabırsızlıkla bekliyor.
Doç.Dr.Özcan Hıdır
Rotterdam İslam Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dekanı
YTB Danışma Kurulu Hollanda Üyesi