Türkler vizesiz Avrupa’ya giremeyecekler

 

ABAD: Türk vatandaslarina
vize muafiyeti yok

 

Bugün, 24 eylül
2013 tarihinde Avrupa Birligi Adalet Divani Demirkan davasinda kararini
acikladi ve Türk vatandaslarina vize muafiyetinin olmadigini kararlastirdi.

 

Avrupa
Birliği ve Türkiye arasinda

var
olan Ankara Antlasmasini (Katma Protokoller, ve Ortaklik Konsey Kararlari
dahil)

denetleyen AB Adalet
Divanı (ABAD), Türk vatandaşlarına yönelik ‘vize muafiyeti’ konusunda önemli
olan ‘Demirkan’ davası ile ilgili kararını verdi. Lüksemburg’daki adalet divani,
Leyla Ecem Demirkan’ı talebinde haksız buldu. Yani Türk vatandaşlarının AB
ülkelerine vize almadan azami 3 ay süreyle turistik amaçlı seyahat hakkı
olmadığına karar verdi.


 

 

DAVANIN İÇERİĞİ
Annesi Almanya’da yaşayan Leyla Ecem Demirkan, ağır hasta Alman üvey babasını
ziyaret etmek istemiş, ancak, Demirkan’ın zamaninda Alman Büyükelçiliği´ne
yaptığı vize başvurusu, Almanya’da kalacağı kuşkusuyla reddedilmişti. Demirkan
bunun üzerine vize almadan Almanya’ya gelmek istedi. Ancak buna da izin
verilmeyince Demirkan, avukati aracılığıyla Almanya’ya karsi dava baslatti. Davayi
inceleyen Berlin Brandenburg Yüksek İdari Mahkemesi, Türklere aktif hizmette
vize serbestisi tanıyan Avrupa Adalet Divanı´nın Soysal kararı ve Almanya´nın
başka eyaletlerindeki mahkemelerin Türklere vize uygulanmasını hukuka aykırı
bulan kararlarını da gözönünde tutarak, davayı Avrupa Birligi Adalet Divanı´na
sevk etti.

 

Hukuki yorum

 

1 ocak 1973
tarihinde yürürlüge giren Katma Protokol’ün 41/1 maddesi uyarınca yerleşme ve
hizmet sunma serbestisi hakkında yeni sınırlamalar getirilemeyeceği açıkça ABAD’in
önceki ictihadinda yer almaktadir. 

 

Ankara Antlaşması
ve Katma Protokol bazında Ortaklık Hukuku, ABAD’ın içtihadı ile gelişmektedir.
Avrupa Birliği açısından da, Ortaklık Konseyi çalışamadığı için, vize meselesi maalesef
Konsey’in öncelikleri arasında yer almamıştır.

 

ABAD’ın yorumları ve ictihadi doğrultusunda
aşağıdaki prensiplerin kabul edildiği açıkça ortaya konmaktadır:

 

1-      1990 tarihli Sevince Kararı ile Ankara
Antlaşması ve Katma Protokol’ün Avrupa Birliği Hukuku’nun ayrılmaz bir parçası
olduğuna karar verilmiştir.

2-      Ortaklık Konseyi kararlarının da Avrupa
Birliği Hukuku’nun ayrılmaz bir parçası olduğuna ve hatta bazı Ortaklık Konseyi
Kararlarındaki maddelerin “doğrudan uygulanabilir” olduğuna karar vermiştir.

 

Böyle olmasina
ragmen, neden ABAD Demirkan davasinda olumsuz karar verdi?

Herzaman oldugu
gibi, detay ve nüanslar önemlidir.

 

  • Demirkan davasinin temel gerekcesi, 1
    ocak 1973 tarihinde yürürlüge girmis olan Katma Protokolün 41ínci maddesinin
    1inci fikrasi: ‘yerleşme ve hizmet sunma serbestisi hakkında yeni
    sınırlamalar getirilemeyeceği’ hükmü.
  • Bunun yanisira, 31 ocak 1984 ‘Luisi
    ve Carbone’ ABAD kararinda, “hizmet alici, esittir hizmet sunucu” yorumu
    mevcuttur. Yani bu 30 sene önce verilmis kararda, ABAD AB mevzuati
    cercevesinde ‘hizmet alicisiyla, sunucusunu’ ayni kapsam/degerlendirme
    altina almistir.
  • Demirkan davasinda bu belirttigim 2
    hukuki unsuru birlestirme ‘operasyonuydu’: sayin Demirkan Türk vatandasi
    olarak, hizmet alici olarak, ayni anda hizmet sunucu kapsami altina alma
    operasyonu.
  • Tez söyle idi: evet, Demirkan hizmet
    sunucu degil, ama Almanya’ya giris yaptigi takdirde, hizmet alici olacak.
    1984 ‘Luisi ve Carbone’ karari cercevesinde, hizmet alici, esittir hizmet
    verici yorumuna dayanarak, kendiside hizmet sunucu statüsüne gecmesi
    gerekmektedir. Yani, böylece 41inci madde kapsamina yükselmesi talep
    edinildi;
  • Nitekim, Adalet Divani ‘Luisi ve
    Carbone’ kararindaki yorumunu bizzat AB mevzuati cercevesinde ‘internal
    market’, yani kendi ic pazarinin düzenlemesini ve güclendirmesi ruhuyla
    kararlastirdigini bildirmektedir.
  • Türkiyeden Avrupaya göc sonucu ve
    göcün iyi bir sekilde kanalize edinilebilinmesi icin T.C. ve AB arasinda
    Ankara Antlasmasi imzalanmisti ve 1963 yilinda yürürlüge girmistir.
    Antlasmanin hedefi ise, zamaninda öngörüldügü gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
    ve vatandaslarini AB’ine yakinlistirilmasi, T.C. ekonomisine yardimci
    olarak, AB standartlarina yükseltilmesi ve bu sürecin sonunda AB üye ülke
    statüsüne alinmasiydi.
  • Ankara Antlasmasi ayni hedefi
    amaclamadigindan ve AB ic pazarina yönelik oldugundan dolayi, böyle bir
    genis yorumun maalesef sözkonusu olmadigini kararlastirmistir.

 

Karar verme
asamasinda elbetteki siyasi bir baskı olmuş olabilir ve bu da ‘normaldir’,
cünkü olaganüstü bir mesele. Davada 1 vatandasimiz 11 devlete (!) karsi
mücadele etti. AB üyesi en büyük 3 ülkesi (Almanya, Fransa ve Ingiltere) ve 2
en önemli kurumlari (AB Konseyi ve AB Komisyonu) bu davaya müdahil olarak
katildilar ve olumsuz olmasi icin görüs bildirdiler. Böyle olmasina ragmen,
karari inceledigimde, ‘sacma’ bir karar olarak yorumlamiyorum. Katilmamakla
beraber, neden böyle bir karara varildigini anliyorum.

 

Karar, karardir. Vatandaş
olarak üzülmekle birlikte, kabullenmemiz gerekir. Bu davada Türk milleti
olarak, hicbirsey kaybetmedik, cünkü zaaten böyle bir hak verilmiyordu. Yalniz
ve yalniz, birsey kazanamadik. Olmayan birseyi zaaten kaybedemezsin.

 

 

 

 

 

Nitekim, su
hususuda belirtmek istiyorum.

 

Avrupa Birliği
Adalet Divanı’nın Türklerin AB-Türkiye Ortaklık Anlaşması’ndan doğan haklarıyla
ilgili olarak Türkler lehine daha önce verdiği kararların unutulmaması
gerektiğini ifade etmek istiyorum. ABAD’in
verdigi önceki kararlardan dolayi, Avrupali Türkler cok faydalanmistir. Hemen
birkac örnek vermem gerekirse: uyum zorunluluğu, vatandaşlığa geçiş şartlarının
ağırlaştırılması, dul ve yetim ödeneklerinin ve çocuk parası miktarlarının
düşürülmesi, aile birleşiminin de yaş ve gelir sınırları yükseltilerek, dil
şartı getirilerek, oturum ve vize harçlarına zam yapılarak
zorlaştırması/imkânsızlaştırılması. Bu konularla ilgili ABAD’in verdigi
kararlar bizleri (Avrupali Türkleri) cogu zaman kurtarmistir.

 

Son olarak
Demirkan kararinin 2009 Soysal vize kararinin herhangi bir zayiflamaya yol
acmadigini belirtmek istiyorum. Yerlesim ve hizmet sunucu olarak, vizesiz giris
hakki, ayni sekilde devam etmektedir. Su anda ise, Almanya, Hollanda gibi
ülkeler böyle bir karar verilmesine ragmen, ABAD kararlarini uygulamamaktadir.
Enerjimizi aldigimiz haklarin uygulanmasi icin harcayalim.

 

 

Bundan sonra ne
yapabiliriz?

 

Bu konuda atılması gereken adımlar aşağıdaki gibi
sıralanabilir:

 

1-      Avrupa Birliği ülkeleri ile yapılan
vizelerin kaldırılması hakkındaki antlaşmalar incelenmeli ve ortaya
çıkartılmalıdır. Önceden yapılan antlaşmaların tespit edilip uygulanabilir hale
getirilmesi gerekmektedir.

2-      Avrupa Komisyonu harekete geçirilmelidir. ABAD’in
2009 Soysal kararina ragmen, örneğin Almanya, Hollanda, ABAD kararlarını uygulamamaktadır.

3-       Amsterdam
Antlaşmasının 232 ve 233. maddeleri uyarınca, Türkiye’den bir Ticaret Odası
Avrupa Komisyonu’nu uyarabilir ve 2 ay geçtikten sonra da Komisyon’un sessiz
kalması neticesinde kendisi dava yoluna başvurabilir. Bu yolla ABAD kararı’nın
genelleşmesi sağlanabilir. Burada “toplu dava” konusu gündeme getirilebilir ve
hangi Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bu usulün ilgili ülkelerin usul kanunları
uyarınca mümkün olduğu araştırılabilir.

4-       Avrupa
Birliği üye ülkelerinin uygulamalarının, 1 Ocak 1973 tarihindeki yerleşim ve
seyahat koşullarına nazaran daha ağır olduğuna ilişkin bir tespit davası
açılabilir. Böylelikle idare mahkemesi önünde bu koşulların kalkması dava
edilebilir. Bu görev artik o ülkelerdeki (Türk) hukukculara kalmis olan mesele,
ama daha cok calisarak, inisiyatifi ele alarak, stratejik hareket edilmesi
gerekmektedir.